Gezi Notları‎ > ‎

Kastamonu İYC Yurdunda Konferans

Kastamonu İlim Yayma Cemiyeti Yurdu’nda konferans


Kaldığımız tesislerde sabah kahvaltısını yaptıktan hemen sonra Hüseyin Akpınar “Bugün seni de alıp Kastamonu’ya gidelim diye düşünüyoruz. Orada İlim Yayma Cemiyeti Yurdu’nda öğrencilere bir seminer verirsiniz Ali Rıza Temel Hoca ile” dediğinde, “O zaman hemen hazırlanayım, Kastamonu’yu daha yakından tanıma ve görme fırsatım olur” dedim.
Hiç vakit kaybetmeden Akpınar’ın kullandığı arabaya binip Kastamonu’nun yolunu tuttuk. Sohbet ederek kısa sürede vardığımız Kastamonu’da akşama kadar vaktimiz vardı. 
Hüseyin Bey bir cenazeye katılmak üzere Devrekâni’ye revan olurken, Ali Rıza Temel ile daha önce hiç görmediğim Nasrullah Camii’ne gittik. Şadıvanda abdest aldım ve “tahiyyatü’l-mescid”den sonra camide fotoğraflar çektik. Mehmet Âkif Ersoy’un Kurtuluş Savaşı yıllarında vaaz verdiği kürsüde Ali Rıza Hoca’nın fotoğrafını çektim. Ben de mihrap önünde kendimi görüntülettim.
Küçük yerlerde insanların birbiriyle karşılaşması hiç de sürpriz değil! Bizi konferans için davet eden İlim Yayma Cemiyeti Kastamonu Şube Başkanı Hasan Yetişkin ile caminin önünü karşılaştık. Nasrullah Camii’nin son cemaat yerinde epey bir sohbet ettik. Akşam görüşmek üzere ayrıldık.

Kastamonu Müftülüğü’ne yöneldik. Ana yol üzerinde, müftülüğün şanına yakışır bir binaya girdik. İkinci katta, önce müftü yardımcısı Mehmet Ali Kurt’u ziyaret ettik. Mehmet Ali Bey, çay ikramında bulundu, odada bulunan diğer müftü yardımcısı ve Mehmet Ali Kurt’un oğlu olan iki vâiz arkadaşla tanıştık.

Daha sonra 30 Eylül 2013 itibariyle emekli olan Müftü Dursun Ali Şeker’in odasına geçtik. Hoşsohbet bir insan olan müftü bey ile Diyanet’in kitaplarına dair imlâ ve redaksiyon konusunda oldukça yararlı bir sohbet gerçekleştirdik. Dil konusundaki hassasiyeti çok hoşuma gitti. Çünkü bu zamana kadar, “yazılım” konusunu önemseyen bir müftü ile karşılaşmamıştım.
Müftüler her ne hikmetse hep inşaat işleriyle “müteahhit” gibi meşgul oluyorlar. Birçok yerde müftülerin, cami, müftülük binası, lojman, Kur’an kursu, kültür merkezi gibi yapım işlerini önceleyerek aslî işlerini hep ikinci plana ittiklerine şahit olmuştum. Bu durumu müftü beyin odasında da dillendirdim. Makam odasında fotoğraf çektim hatıra olsun diye. İyi de oldu. Çünkü her şey çok çabuk unutuluveriyor görüntü olmayınca! Adresini ve telefonunu aldım fotoğrafları göndermek için…

Müftü beyin öğle yemeği ikramı için ısrarını, başka bir sözümüz olduğu için özür dileyerek kabul edemedik. Oradan çıkınca Nasrullah Camii’nde öğle namazını kıldık. Namazdan önce cami imamı Kahraman Şekercioğlu Kur’ân-ı Kerim tilâvet ediyordu, fotoğraf çektim. Namazdan sonra “imam odası”nda diğer görevlilerle tanıştık ve sohbet ettik. Onların da fotoğrafını çektim.


Buradan ayrıldıktan sonra Hüseyin Bey vasıtasıyla randevulaştığımız mobilyacı İsa Can’ın iş yerine gittik. Daha önceden tanımadığı halde önsezi ile mağazaya girer girmez bizi güler yüzle karşıladı. “Niçin namazdan öce gelmediniz, ben size abdest ikram edecektim” dedi. İlk defa duydum “abdest ikramı” ifadesini, hoşuma gitti.

İsa Can’ın yanında ziyaretçi olarak bulunan İl Genel Meclisi üyesi Mehmet Butur’un şoförlüğünü yaptığı arabaya binip, şehir dışında “öğle yemeği ikramı”nda bulundu İsa Can. Arkadaşlarının gözüyle İsa Can çok sempatik, girişken, mükrim bir kişi! Manisalı olmasına rağmen Kastamonulular’ın gönüllerini fethetmiş! Lokantada bize yetişen Hüseyin Akpınar da aynı düşünceleri dile getirdi.

Daha sonra Mehmet Butur bizi Yakup Ağa Külliyesi’ne götürdü. Oradan şehri kuş bakışı seyrettik. İkindi namazını külliye içindeki camide kıldık. Yolda gelirken bizden ayrılan Hüseyin Akpınar, burada da bize yetişti ve o andan itibaren onunla birlikte gezdik şehri. Saat Kulesi’nin olduğu yere gittik. Orada çaylarımızı içerken şehri doyasıya seyrettik. Üçümüz birlikte aynı kareye girmek için bir bayana rica edip fotoğraf çektirdik. Daha sonra Şeyh Şâbân-ı Velî Türbe ve Camii’ne gittik. Burada da fotoğraf çekmeyi ihmal etmedik.
Artık akşam oluyordu, İlim Yayma Cemiyeti Yurdu’nun bulunduğu yere doğru hareket ettik. Yurt binasının yakınında bulunan bir camide akşam namazını kıldık, ardından akşam yemeği ikramında bulundu İlim Yayma Cemiyeti üyeleri. Mimar İbrahim Hacak ile tanışıp yapımı planlanan kütüphane hakkında bilgi alışverişinde bulunduk.
Daha sonra yurda gittik. Görebildiğim kadarıyla yurt binası oldukça büyük ve temizdi. Salona girdiğimizde saat 19.50’yi gösteriyordu. Konferans 20.00 olarak ilân edilmişti. Biz içeri girdiğimizde misafir ve öğrenciler salonda yerlerini almaya başladılar. Ali Rıza Temel Hoca ile konuşma süresini paylaştık. Onun konuşmasından sonra ben “din ve iletişim” konulu bir sunum yapacaktım. Öyle de oldu.

Dikkatle dinlendiğine tanık olduğum konuşmaların geri dönüşümünü, izleyenlerin yüzlerindeki ifadelerden okumaya çalıştım. Gözlemim ve izlenimim müspetti. Gelip teşekkür edenler oldu. Bu arada kısa bir süre de olsa tanışıp ayaküstü sohbet ettiğimiz Prof.Dr. Ünal İbret’in sözleri de benim için önemliydi, buradan kendisine teşekkür ediyorum.

Bu arada Mehmet Zeki Karaman’nın “Abi hoş geldin” demesiyle, daha önceden tanıdığım biriyle, ilk defa gittiğim bir diyarda âni bir şekilde yüz yüze gelmekten heyecan duyduğumu ve mutlu olduğumu da belirtmeliyim. Zaman çok dardı bir daha görüşemedik, fakat vedalaşırken “haberleşelim” diyerek ayrıldık.


Kaldığımız yerde bir “fare”nin azizliğine uğrayarak uykusuz geçen bir gecenin sonunda iyi bir şeyler yapmanın mutluluğu içinde Ilgaz’a dönerken içimde büyük bir huzur vardı. Yoldaşlarım Hüseyin Akpınar ve Ali Rıza Temel Hoca’ya teşekkürlerimi bildirdim. “İlim Yaymacı” dostlara selâm ve sevgiler sunuyorum.