Safranbolu’da “çılgın” bir müftü var Karşımızdaki Karadeniz’in fiziksel ve ruhsal güzel özelliklerini şahsında simgeleyen ve kabuğuna sığmayan bu insan Safranbolu Müftüsü İlyas Yılmaztürk’tü. Ilgaz’dan itibaren kendisine “yoldaş” olduğum/uz Ali Rıza Temel Hoca’nın Haseki Eğitim Merkezi’nden öğrencisi olan İlyas Bey, yörenin ahvalini bilen ve hiçbir ayrıntıyı fevt etmeyen bir dikkate ve cevvaliyete sahipti. Sevdim kendisini! Allah her işini âsân eylesin, inşallah.
“Şimdi artık icraata geçebiliriz” diyerek arabalara bindik ve anlattığı yerleri görmeye çalıştık. Cuma namazından önce, Kaçak Camii’nden başlayarak kısa zaman dilimi içinde birçok yeri tanıttı. Kaçak Camii, adıyla mütenasip birçok hikâyenin omurgasını oluşturuyordu. Ardından birbirine oldukça yakın olan Köprülü Mehmet Paşa, İzzet Paşa ve Kazdağlı gibi aynı istikamette yer alan camiler hakkında verdiği bilgiler oldukça ilgi çekiciydi. Kendine özgü özellik ve güzellikleri olan Safranbolu evleri, Dünya Kültür Mirası tarafından da koruma altına alınmıştı. İlyas Bey araba ile ilerlerken de rehberliğe devam etti. Safranbolu’da 400 yıldan beri kanalizasyon şebekesinin olduğunu söylediğinde şaşkınlığımı gizleyemedim. Çünkü önceki yıl gittiğim denize sıfır noktada bulunan Akçay’ın Güre beldesinde kanalizasyon şebekesi hâlâ yoktu. Safranbolu’da sokaktaki su mazgallarının da mermer ve suyun kanalizasyona gitmesi için de mermerlerin ortasında delikler olduğunu anlattı.
Safranbolu’yu dünyaya tanıtan evlerin özelliklerine gelince, evlerin komşunun manzarasını kapatmayacak şekilde planlandığını, hiçbir evin komşunun mahremiyetine halel vermediğini, yani pencerelerin komşusunun evine bakmadığını, kapı tokmaklarının gelen kişinin “erkek mi”, “bayan mı” olduğunu belirten özelliklere sahip olduğunu anlattığında kültürümüzde “evrensel insanî değerler”in ne güzel uygulandığını görüp iftihar ettik. Safranbolu’nun tarihî bölgesinde hiçbir yeni yapılaşmaya izin verilmemiş, bütün yapılar aynen muhafaza edildiği gibi büyük çoğunluğu da aslına uygun bir şekilde restorasyondan geçirilmiş ve hâlâ da restorasyon çalışmaları devam etmektedir. Bu arada Safranbolu Ulucamii hakkında bilgi verdi. Tarihi daha da eski olan kiliseden camiye dönüştürülen yapı, Rumlar tarafından 1780’lerde taş yapıya dönüştürülmüş. “Mübadele”de de, burada yaşayan Rumlar’ın gitmesi üzerine boş kalmış. Rumlar giderken tahrip olmaması için camiye dönüştürülmesi istikametinde görüş belirtmişler. Kilise, 1956 yılında camiye dönüştürülmüş. Son dönemde bir milletvekilinin meclise bir önerge vererek tekrar kiliseye dönüştürülmesi doğrultusunda çalışma yaptığını öğrenince, ne denmesi gerektiğini bir türlü kestiremedim.İlyas Hoca Safranbolu’ya gelir gelmez kolları sıvayıp “yeni şehir”in tam ortasına adıyla mütenasip bir cami yaptırmak üzere işe girişmiş ve yapımı sürmekte olan Safranbolu Merkez Camii’nin arsasının hibe edilmesini sağlayarak toplam kullanım alanı 25.000 metrekare olan, iki katı 500 araçlık otopark; üçüncü katı müftülük, 1000 kişilik çok amaçlı konferans salonu, seminer salonu, sergi salonu, fuayelerden oluşan sosyal amaçlı bölümlerle; dördüncü katı da yan çıkıntılarıyla birlikte 3000 kişiyi alacak büyüklükte bir cami inşaatına başlamış ve inşaat bütün hızıyla devam etmekteydi. Müftü beyin, gözlerinde bu mâbedin biteceği günün heyecanını ve beklentisini gördüm. Karadeniz’in bu “çılgın” delikanlısı giriştiği işin büyüklüğüne paralel olarak müthiş bir heyecanı yaşıyordu. Haklıydı, kolay değildi milyonlarca liranın temini ve bu paraların vebali altına girmek! Allah mahcup etmesin.İnşaat bütün hızıyla devam ederken, konferans salonu olarak planlanan kısmı, daha şimdiden cami haline getirilmiş ve beş vakit namaz kılınır haldeydi. Hatta cuma namazını burada kıldık. Ali Rıza Temel Hoca burada cuma vaazı verdi. İnşaatı devam eden Merkez Camii’nde görev yapan imamların kadroları ilçenin diğer camilerinde, geçici olarak burada görevlendirilmişler: Bayram Bozkurt, Hüseyin Ünal ve Muharrem Yükseloğlu, her üçü de İlâhiyat Meslek Yüksek Okulu mezunu. Yükseloğlu aynı zamanda Kamu Yönetimi de okumuş. Sesleri, edaları ve giyimleri, konuşmalarıyla pırıl pırıl insanlar… Ne var ki onlar da “mikrofun”un kontrolü altındaydı. Oysa bu durum seslerine ve edalarına halel getiriyordu. “Safranbolu’yu niçin bu kadar geç ziyaret etmişim” diyerek hayıflandım. İlyas Hoca, “Bu ziyaret çok kısa oldu, yine beklerim, o zaman en az üç gün kalmak gerekir buraları tanıyarak görebilmek için!” diyordu. Safranbolu ziyaretinin yapılmasındaki katkılarından dolayı Ali Rıza Temel’e; misafirperver ve mükrim İlyas Yılmaztürk’e ayrı ayrı teşekkür ederim. Allah gayretlerini ziyade, Merkez Camii’nin de itmam eylemeyi de nasip eylesin, inşallah. |
Gezi Notları >